18 Mayıs 2010 Salı

*Yolcu

yolcuyduk
belleğimiz göçtükçe büyüyen
tümülüs dağlar altında soluksuzdu
unutulduğumuzu unutmuştuk
kanıyordu ayna ve ırmak
yüzümüze tutamıyorduk

yorgunduk
yanlış sayıldık sıralarda sisli yıllar
koyun koyuna yatan koyunduk
oyun bilmedik hiç, kurt bilmedik birbirimizi
ama dokundu işte
yünümün ‘kırkım’a dek ömrü olsa da
dağlıçken karaman diye çağrılmak

yorgunduk
ipleri denizaşırı
deprem ayaklı coğrafyada
bir düşüp bir kalkmaktan
midemizde saban ağzı
çizmelinin tarlasını çizmekten
bir sulum ekmek için
dünyanın bütün fırınlarını gezmekten

yorgunduk
vadeli dünyayı nakde çevirenden
ve kurduğu bozuk cümlenin göçük boşluğunda
sakalına bağladığı yarınımızı
saçından asılırken düne

yorgunduk
duman alev suda söylenen tarihin
beş on bin yılının geçtiği
gövdesi dört yana gergili bu yerde
çınar gibi kök salarak hem
hem kavak gibi verilmekten hızara
yekbeten’den* çok önce
dersim’den hemen sonra

yorgunduk
oğul getirir gibiydi kadınlar
boş peteklerde kovan kovan çocuk
ondandı
paçamızdaki bakımsız ellerden
huzurla bakamadığımız gökyüzüne

ve çadırlarda
öksüz yetim
bir başı dağlarda ayaksız
bir başı ovada başsız
dağlı,köylü ve her kente yenik
hep bir sancağı
bir dostun kucağına yeğledik-
yeğlendik
yorgunduk

yolcuyduk
yılkı atlara bindik
yolcuyduk
garsız trenlere
çölde gemilere yüklendik
kimimiz bir mermiye binerek uçtuk
kimimiz yayan yapıldak yürüdük koştuk
durduk çoğumuz
ama yorgunduk
ama yorgunduk-
yorgun hepimiz
.....
....
...
..
.
.

/yorgunduk
kafileler bel bel bakıyordu
ruhumuzdan kanlı terler akıyordu
tarık ışığıyla karıyor
yaramıza yakıyordu
ve su toplayan hayallere
yine yolcuyduk/

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder