18 Mayıs 2010 Salı

*İçinden nehir geçen gerdanlık

....
yoksa kent, kendi içine sur mu çekmeli


I
anı


bir kentin anısı nasıl
nasıl yurt eder belleği
eder, düşkentiniz ikizini bulursa
adını, aşk hanesine kazıdım belleğin
nerde daralsam okudum :
budapeşte

II
içinde geleceği oturan


dişi bir kent, ama artık doğurgan değil
yok öyle eteklerinden asılan
bakımsız çocuklar gibi kimsesiz evler
hepsi de uzaktan, ana bir, baba bir
kardeşe benzer

buda ve peşte, yaşı yakın ana-kız
buda, taş gibi bir kadın
peşte,oyuğundan dökülmüşü
çıkaramazsınız
buda mı ana, peşte mi kız

peşte’de cadde araladıkça evleri
buda’ya gökyüzü düşer kardeş payı
şişer taşın ciğeri genişler
bir evden karşı eve
duymasan motor sesini
-henüz tüfek icat edilmemiş sanki-
ok atsan zor yetişir
kat özgürlük alanı ’na , kahramanlar ’ı
-boğaziçi’ni bırakıp gelmez ya-
getir istanbul’u yerleştir

budapeşte; geçmişi kendine gurbet
içinde geleceği oturan bir kenttir


III
taştan dizeli şiir


taştan dizelidir ezberlenesi
gül kökünün serenadı sinmiş
taştan dizeli bir şiir-
diyorsam benlik laf değil
kim gitse okur, alfabesiz gözlerle
bir nehir şiirdir, sakin imgeli
o mu tuna’da akar, belirsiz
tuna mı onun içinde


IV
içini çeker, içinde nehir


tuna, kanı koyulmuş su
yüzünün tam ortasından kentin
kızılca perçemdir, dökülür
öper ayaklarını ve gider
giderken gözyaşıdır nehir
artık
buda ve peşte demektir ayrılık

iyi ki köprüler var, uzanır toka gibi
kör etmez köprülerin gölgesi kenti
orda hilâl kaştır, yakışır


V
gündüz iki, birden az geceler


kentin ışıklarına yenilen
ufka çekilmiş geceler

nasıldı öyle karakışta
karış karış dolaşır üşümezdim
kar yağar omzuma,göğsümde erirdi
halâ soba kurmam odalarıma
sevdapeşte’yi anımsar
ısınırım


VI
beton rengi üşüme


şimdi her yerde yeşil üşüyor
çimento seli bastıkça sokakları
geri dönüyor bulut, yağsa kar üşüyor
mezar kazıcı seslerle tok tok-
vurdukça beton dolusu yerlere
içi dağları çekiyor insanın
ya evler nereye gider canı sıkılsa
dokunmayın kelaynak kentlere
kent var bir tuğla fazla gelir bozulur
kent var duvar duvar yıksan düzelmez

budapeşte,geçmişi kendine gurbet
budapeşte, içinde geleceği oturan
bir kent-şiir gibidir
bir söz daha eklense dizelerine
dolaşır “ayağı”, ritmi bozulur

budapeşte içinden acılı nehir geçen
dünyaya andaç bir gerdanlık
göğsü tutulmuş kentlere merhemdir

orda
şiiri anımsadım yeniden

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder